Neşeli müzikler besteleyemiyorum, ne yapsam insan olmanın hüznü çıkıyor ortaya

1983’te perdesiz gitarıyla Fikret Kızılok’un Çekirdek Sanat Evi’nde verdiği resitalle adını ilk kez duyurmuştu Erkan Oğur. Bu resitalde yapılan amatör kayıt sayesinde şöhreti Amerika’ya kadar ulaştı, Philip Catherine gibi efsanevi bir gitarcıyla Almanya’da ilk albümünü kaydetti. Ancak Türkiye’de ilk albümünün yayımlanması için yıllarca beklemesi gerekti. 1996’da “Bir Ömürlük Misafir” albümü piyasaya çıktığında buluşup müzik serüvenini konuşmuş, dillerden düşmeyen “Nerden Geldim İstanbul’a”nın öyküsünü öğrenmiştik.

Neşeli müzikler besteleyemiyorum, ne yapsam insan olmanın hüznü çıkıyor ortaya yazısına devam et

Telvin 10 yıl gün ışığına çıkmayı bekledi

Erkan Oğur, 1995’te basçı İlkin Deniz ve davulcu Turgut Alp Bekoğlu’yla bir araya gelip yeni, saf müziğin peşine düşmüştü. Aylarca çalıştılar, tartıştılar. Basçı Deniz’in ABD’ye yerleşmesine karşın arayış sürdü. 10 yıl boyunca müzikleri sadece küçük caz kulüplerinde, Northsea gibi yurtdışındaki önemli caz festivallerinde duyuldu. Telvin kıvama ulaşınca, 2004 sonunda kayda girdiler. Bir yıl sürdü. Albüm 2006’nın ilk ayında yayımlandı. İlkin Deniz’in Türkiye’ye gelmesini fırsat bilen üçlü 2005’in son günlerinde ilk kez Telvin repertuvarını İstanbullu konser dinleyicilerine sundu. Erkan Oğur “Telvin tecrübesi üçümüzün de enstrümanımıza, müziğe bakışımızı değiştirdi” diyor. Telvin 10 yıl gün ışığına çıkmayı bekledi yazısına devam et

Perdesiz Gitarın Mucidi

Sinema Dergisi Türk Sinemasının En İyi Filmleri seçiminde Eşkiya filmini ilk sırada göstermiş. Uzun zamandır sakladığım Eşkiya’nın gösterimde olduğu günlerde özel Sayı olarak çıkan Sinema Dergisi’nin Erkan Oğur için ayrılan sayfalarını sizlerle paylaşayım dedim…Sanırım ilk dergi röportajı…

Film müziği yapmak, Türkiye’de si­nemanın geçirdiği evrelere koşut olarak pek gelişememiş, sadece birkaç isimle sınırlı kalmış bir alan. Bir filmin yapısına uygun olarak bestelenen film müzikleri, çoğu zaman o filmin başa­rısına ya da başarısızlığına büyük katkı­larda bulunmuş. Dünyada bu alanda çok önemli isimler var; Amerikan sineması bir endüstri olduğu için bu alanın da “uz­manlaşmış” isimlerini içinde barındırıyor, bunların yanı sıra Avrupa sinemasında Kieslowski filmlerinin müzikçisi Zbigni-ew Preisner ya da Kusturica filmlerinde çalışan Goran Bregovic gibi isimler de dikkat çekici çalışmalar gerçekleştiriyor­lar. Perdesiz Gitarın Mucidi yazısına devam et

Müzik Bir Bütündür. Onun İlerisi Gerisi Yoktur.

Erkan Oğur ile “Telvin” Üzerine Bir Kereye Mahsus Bir Sohbet

Erkan Oğur ile 2001 yılının sıcak bir Temmuz günü tanışmıştım. O konuşmamızda Telvin adlı bir grubu olduğunu öğrenmiştim. Bu kelimenin ne anlama geldiğini sorduğumda ise şöyle demişti:

Telvin Farsça kökenli bir kelime. Renkler elemek. Ancak bir de Tasavvuf anlamı var. Tasavvufta Telvin halden hale geçiştir. ‘Her şey halden hale geçiyor’ bilsek de bilmesek de. Benim yaşam biçimim, müzik anlayışım da bu anlayışın bir uzantısıdır. Ben her yaşadığım şeyde, her yaptığım şeyde Telvin’i görüyorum.’

Kalan Müzik tarafından gönderilen Telvin adlı albümü elime aldığımda 5 yıl önceki bu sözler aklıma geldi. Acaba Erkan Oğur şimdi ne hallerde idi merak ettim. Buluşmamız Galip Dede Cadde’sinin bir numarasında 50 yıldan beri müzik severlerin vazgeçilemez durak yeri olan Lale Plak’ın içinde oldu. Bu insana huzur veren müzik anıtının sahibi Hakan Atala her zaman olduğu gibi bizi güler yüzle karşıladı, tavşan kanı çayları ısmarladı ve bombayı patlattı. Müzik Bir Bütündür. Onun İlerisi Gerisi Yoktur. yazısına devam et

Sessizliğe Yolculuk

Usta müzisyen Erkan Oğur ile rahmetli Tanju Duru’nun stüdyosunda buluştuk. Editörümüz Erman Dirikcan’ın da katılımıyla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Müzik serüveniniz ne zaman başladı?

Çok eskilere gidiyor tabii, beş altı yaşımda müzik aleti çalmaya başlamıştım. Keman, dede bağlama… Bir de Süryani bir komşumuz vardı, onun Süryani cümbüşüyle oynardım. Bu şekilde başladı. Çok eski yani, yarım yüzyıldan fazla. Annemse daha eskilerden bahseder, iki üç yaşlarındayken etrafta duyduğum şeyleri devamlı söylermişim.

Peki aile teşviği oldu mu?

O pek olmadı. Tam tersine, zamanında istenmemişti. Tabii o zamanlar ben hep kaçarak, saklanarak ya da zihinsel faaliyetle müzikle haşır neşir olurdum. Çocukluk dönemlerinde tolere ediyorlardı ama ağırlık bu tarafa kayınca biraz sızlanmaya başladılar, istemediler müzikle uğraşmamı. Onun için benimki hep içeriye dönük bir müzik çalışması oldu. Belki müziğin, tınının şeklini, cinsini biçimlendirmiştir. Pek neşeli bir müziğim yok benim. Sessizliğe Yolculuk yazısına devam et